Uzun bir aradan sonra tekrar Merhaba ...

En son kayıttan sonra hayatımda yada diğer bir değişle 'hayatımızda' o kadar çok şey değişti ki :)
Belçika ekibinden bahsediyorum elbette. Ekibi bir araya toplamak artık çok zor. Önce her birimiz mezun olduk kimi kendi şehrine döndü kimi iş güç sahibi oldu bir hayat telaşıdır aldı başını gitti.



Şimdi farkettim aslında zaman hızla geçiyor. Ama ardında bize çok güzel anılar bırakarak. Ve şimdi hem o anları tekrar hatırlamak hemde sizlerle paylaşmak isterim.

YPRES

ATOMIUM

MASAL ŞEHRİ PRAQUE

Hiçbir ülkeye gidiş bu kadar zor olmamıştı şimdiye kadar. 16 saat süren tren macerası ve bu sadece gidiş içindi dönüşte bi o kadar sürdü. Mülteci kampını andıran yataklı tren olayınıda bu yolculuk sayesinde öğrendik. Interraille tren aktarımlarını kaçırmamak için saatlerce uykusuz kaldık. Ama mükemmel doğa manzaralarına tanık olduk hayran kaldık. Ta ki Çek Cumhuriyeti sınırlarına girinceye kadar. Ülke henüz savaştan çıkmış bir izlenim taşıyordu. Her yer yıkık dökük ve eski binalarla doluydu. Bunca yolu bu harabe için mi geldik diye dertlendik. Ama Praque anlatılanlara göre ve televizyondan gördüğümüz kadarıyla muhteşem bi şehir olmalıydı o nedenle sabretmeye karar verdik. Ama şansızlıktan mıdır yoksa yolun uzunluğunun verdiği rehavetten mi kameramız bozulduğu için bi çok güzel görüntüyü kaçırdık. Neyse ki sevgili arkadaşımız Pınar ve ev arkadaşı Pavliyi bulana kadar. Onları görünce tüm yorgunluğumuz geçti. Kendimizi onların sıcak ve sempatik konukseverliğine teslim ettik. Ve sayelerinden Çek Cumhuriyetinde 3 güzel gün geçirdik. Pavli ve Pinar :) Hradec Kralove denilen Pragtan bi kaç saat uzaklıkta ( sanırım 2 saat) bir yerde kalıyorlardı. Ve Çek Cumhuriyetinde ki ilk günümüzde dersleri olduğu için bize eşlik edemediler. İngilizce bilen sayısının yok denilecek kadar az olduğu bu şehirde ilk defa kaybolmayı başardık. Kime bişi sorsak bilmiyoruz anlamında kafalarını sallıyorlardı ve biz gülmekle ağlamak arasında bir duyguyla yolumuzu bulmaya çalışıyorduk. Kontörümüz bittiği için Pinarıda arayamıyorduk tam anlamıyla başımız dertteydi neyse ki bir telefon klubesi bulup çok enteresandır yine telefon açamadık fakat mesaj atmayı başardık ve saolsun Pinar yardımımıza koştu. Eve vardığımızda Pavlinin hazırladığı yemek kokuları karşıladı bizi. Çok lezzetli yemekler yapmıştı bizim için stresli günün ardından çok rahatlatıcı geldi. Ertesi gün hep birlikte Prag'a gittik. Ve gerçekten gittiğimize değdiğini orada anladık. Bu kadar güzel bir mimari olamaz insan kendini bir masal şehrinde gibi hissediyor özellikle geceleri dünyanın en büyük Katedrallerinden biri olan Katedrale uzanan köprüde manzara harika ötesiydi.Zaman hızla geçiyordu bi kaç alışverişten sonra tren istasyonuna geldik. Pinar bizi gözyaşlarıyla uğurladı. Güzel anılarla veda ettik Prag'a.Pinar ve Pavliye hoş konukseverlikleri için çooook teşekkür ediyorum. Canlarım benim ikinizide çok seviyorum. I love both of you Pinar(Tuna&Salad Princess) and Pavli(Chocolate Princess).




ÖZGÜRLÜKLER ŞEHRİ AMSTERDAM

"İşte özgürlükler şehri." Her türlü turisti kendisine doğru sadece bu kelimeyle bile çekebilen şehir. Hazırladık çantaları aldık otobüs biletlerimizi ( gidiş-dönüş sadece 21€ en hesaplısı buydu hehe) ve yine yollardayız. Gözümüzü karartıp düştük yollara böyle dedim çünkü gitmeden önce hiçbir hostelde yer yok ve biz rezervasyon yaptırmadık. Sokakta kalma ihtimalimiz bile var ama dinler mi bu ekip imkansız kelimesini yine yollarda bu sefer 2 misafir ekip üyesiyle birlikte.(Inish & Salih) Evet akşamüstü hava daha kararmadan varıyoruz Amsterdam'a. Elimizde bi kaç hostel adresi var merkezde hemen ilk iş onlara gitmek oluyor tabiki umulduğu gibi yer yok yer olan yerlerde 35€dan(tek gece) başlıyor. Ama bizde yüksek potansiyelli Türk çekme özelliği var 4 yada 5inci hostelde bir Türkle karşılaşıyoruz koyu bi pazarlık + duygu sömürüsü( öğrenciyiz, memleketliyiz,vs) ardından kişi başı 40€ da kararlaştırılıyor 2 gece kalamak için.
Eşyaları bırakıp atıyoruz kendimizi sokaklara biraz etrafı gezip şehri keşfetmek gerek.Saat 9u geçmekte ama hala alışveriş yerleri açık bu durum baya bi sevindiriyor bizi nede olsa 6dan sonra kapanan marketlere alışmışız. Ama farkediyoruz ki alışveriş yerleri gayet enteresan çünkü kokainin ve otun rahatça satılabildiği yerler buralar. Hatta öle ki otları keklerin içinde yada lolipop şeklinde almak bile mümkün. Sonra bu kadarının bu şehir için yeterli olmadığını gezintimizin ilerleyen sokaklarında anlıyoruz. Red Light District adı verilen kadınlı erkekli meraklılarıyla dolu bu cadde bizi dahada hayrete düşürüyor. Kırmızı ışıklar vitrinde iç çamaşırlarıyla davetkar kızlar. Ve daha birçokları hayretler içinde geçip çıkıyoruz kah gülüp kah şaşırarak.
Yorgun bir gece ardından yeni güne uyanıyoruz. Şehri botla gezmeye karar veriyoruz. Ama hava yağmurlu fotolar net değil üzülecek bişi yok görülen yanımıza kar diyoruz devam :) . Tabi artık çok yer görmüş olmanın verdiği tecrubeyle şehirler arasında kıyaslama bile yapabiliyoruz :D. "Yok yok kesinlikle Brugge daha iyiydi bot turu ve şehir turu" diye. Ardından şehri birde otobüsle geziyoruz. Çok enteresan binalar görüyoruz sadece çubuklar üzerine inşa edilmiş binalar, gemi şeklinde inşa edilmiş müzeler gibi.
Ama öle bi müzeye giriyoruz ki içerisi ünlü kaynıyor. David Beckhamdan Jennifer'a Dj Tiesto'dan LAdy Diana'ya herkes :D Tabi işin şakası onların hepsi bal mumu. Ama o kadar geçekler ki fotoda anlaşılmaları pek zor.
Ve bu gezide en çok zevk aldığım mekanlardan biri Hard ROck Cafe. Kendime ve sevgili babama birer t-shirt alıyorum nede hatırası olması gereken bi mekan ;) .
Ve bir klasik haline getirdiğimiz her gittiğimiz şehirden bir kartpostal atma görevimizide yerine getiriyoruz.
Herkesinde bildiği gibi Hollonda laleleri ve değirmenleriyle ünlü. Bol miktarda görmek mümkün.
Ve işte bi sürü hatırası,şaşırtıcı mekanlarıyla Amsterdam geziside sona eriyor. Sevgili yurdumuza geri dönüyoruz.Gün geceye kavuşurken. :)





BELÇİKADA GÜNLÜK YAŞAM

Leuvende yaşam çok hızlı akıp geçiyor tabiki yaşamın büyük çoğunluğunu gezip tozmak alıyor gibi düşünülsede gerçekte böyle değil.

Hayatımızın en önemli kısmı okul.Uzay üssünü anımsatan okulumuzda anlayışlı hocalarımızla ders saatlerini paylaşıp kendimizi geliştirmek bu olayın en faydalı kısmı. Uzay üssü dedim bu konuyu açmak istiyorum. Sınıflara giriş için size verilen öğrenci kartlarını kullanıyorsunuz eğer evde unutmak gibi bi hataya düştüyseniz; ya derse giremezsiniz yada birinin gözünün içine kendinizi acındırarak bakmanız gerekecektir :D . Çok güneş görmeyen bi şehir olmasına rağmen ışıktan az etkilenmek için elektronik perdeler kullanılmış sınıflarda. Çıktı alabilmek için her katta fotokopi odaları var ve yine öğrenci kartınıza yüklediğini parayı kullanarak çıktı alabiliyorsunuz. Uzay üssü okuldan aklıma gelen teknolojik durumlar bunlar ama daha bi sürü var aklıma şuan için gelmeyen.

Alışverişte günlük yaşamımızın en büyük parçası, 6da kapanmasına rağmen çok fazla zaman harcadığımız kesin. Yani sırf Türk marketinde alışveriş yapabilmek için Bruksele giden bir grup genç daha nasıl nitelendirilebilir ki :D.
Birlikte yenilen kahvaltılar ve akşam yemekleride Leuvende unutulmazlar arasında. O sofrada Sidar ve Orhan olmasaydı nasıl gülebilirdik hiç bilmiyorum sağolun gençler sayenizde soframız neşe doldu.Arada ziyaretimize gelen arkadaşlarıda unutmadık tabi Leuvendeki günlük yaşamın vazgeçilmezlerinden Inish ve Cristoffer :D.
İki adım uzağımızdaki Leuvenin en büyük botanik bahçeside unutulmaz tabiki. Pazar yürüyüşlerimiz diye lafa devam etmek isterdim fakat tek bir haftayla sınırlı kaldı:D Umarım devamı gelir.

Sürekli değişen hava koşullarıda Leuven'in enlerinden. Sabah güneşle uyanıp öğle saatlerine doğru yağmuru görebilir hatta hava biraz daha zorlama yaparsa kar bile yağabilir. O nedenle sakın sabah güneşine aldanmayın :D.

Veeee her hafta karar verilen ama üşendiğimiz için ertelemek zorunda kaldığımız çamaşırhane maceraları. Çok sıkıcı ve para sömüren bu görev günün en işe yaramaz saatinde planlanır ve en az 2 saat gözden çıkarılır. Ama sonuç mükemmel mis gibi kokan tertemiz çamaşırlar:D

Sadece çamaşırları temizlemek yetmiyor tabiki arada odalarıda temizlemek gerekiyor (sık olmasada). Şöle baştan aşağıya elektrik süpürgesi ve yerlerin silinmesi biraz havalandırma ve yeniden kendine gelen odalar.

Bunca günlük koşturma ardından tabiki eğlenceyede zaman var. Uzun süren giyinme süslenmeden sonra hazırlanan kızlar gecelere akar hehehe. Dans , binbir çeşit bira ve Türk Kebapçısında biten bir gece daha. Ve beraberinde aldığım 3-5 kilo. Ama o dönerin ve samurai sosun tadı hiçbişiye değişilmez. Tabiki hiç bi yerde bulamadığımız hem doyurucu hem ucuz menu ;).